PANDEMİ/VEBÂ ve KORUNMA YOLLARI
Sağlık ve Hastalık
Sağlık, İslam’dan (iman) sonra, Allah’ın insanlara ihsan ettiği nimetlerinin en büyüğüdür. Zira o olmadan insan, ne hayatını düzgün bir şekilde devam ettirebilir ne de Allah’ın emirlerine itaat edebilir.
İnsan beden ve ruhtan müteşekkil bir varlıktır, bu yüzden hem bedeninin, hem de rûhunun sağlıklı olması zarûriyeti, kaliteli bir yaşam ile bereketli bir ömür sürmesi içindir. Asıl olan, insanın sağlıklı kalmasını sağlamak ve hastalık ve hastalığa sebep olacak her şeyden onu korumaktır. Bu anlamda hastalığı gidermek, sıhhati temin edecek şeyleri tamamlamaya gayret etmekten daha önemlidir.
Sağlık ve hastalık kavramlarına ilişkin tanım ve karşılaştırmalar oldukça değişken bir süreç izler. Bunun temel nedeni, biyomedikal model olarak bilinen modern tıbbi sistem içinde uzun yıllar hastalığın kültürel nedenleri ve sonuçlarının göz ardı edilmesidir. Sağlık ve kültür ilişkisine yönelik düşünme biçimleri ve buna paralel bilimsel çalışmalar günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) düzeyinde kavramsal değişimlere neden olmuş, biyopsikososyal model olarak adlandırılan yaklaşım sağlık ve sosyal bilimlerin pek çok alanını etkilemiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) günümüz tıp anlayışını şöyle tarif eder: “Sağlık, yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedenî, rûhî ve ictimâî yönden tam bir iyilik hâlidir.” İnsanın tam bir iyilik hâli ise ancak beden ve rûh sağlığı ile mümkün olabilir.
Günümüzün sağlık anlayışı, kişinin hem fizyolojik, hem psikolojik, hem de sosyal varlığını bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır. Bu anlayışa sağlıkta devamlılık/süreklilik kavramı da eşlik eder. Sağlık ve hastalık bugün için birbirinden tamamen ayrı kavramlar değil, örtüşen kavramlardır.
Vebâ/Pandemi
Vebâ/Pandemi, basil cinsinden bir patojenin sebep olduğu bulaşıcı bir hastalıktır ve genellikle kuş/fare/pire/yarasa gibi hayvanlar vasıtasıyla bulaşan ve pasteurella pestis veya yersinia pestis adlı bir mikro-organizmanın neden olduğu bulaşıcı ve ateşli bir hastalıktır.
Hastalık esas olarak damlacık yoluyla bulaşmaktadır. Ayrıca hasta bireylerin öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçtıkları damlacıklara diğer kişilerin elleri ile temas etmesi sonrasında ellerini ağız, burun veya göz mukozasına götürmesi ve temas etmesi ile bulaşmaktadır.
Enfeksiyonun yaygın belirtileri solunum semptomları, ateş, öksürük ve dispnedir. Başağrısı, boğaz ağrısı, burun akıntısı, kas ve eklem ağrıları, aşırı halsizlik, yeni ortaya çıkan koku ve tat alma duyusu kaybı, ishal gibi belirtiler de görülebilmektedir. Hastalık asemptomatik geçirilebilmekle birlikte, ciddi vakalarda, pnömoni, ağır akut solunum yolu enfeksiyonu, böbrek yetmezliği ve hatta ölüm gelişebilmektedir.
Virüsler, bakteriler ve diğer mikroorganizmalar dünyanın yaratılışından günümüze yeryüzünde hayati bir rol oynamaktadır. Çoğunluğu kesinlikle zararsızdır ve ekosistemler ve insan sağlığı için genellikle gereklidir; insan mikrobiyomunu veya mikroplar ve diğer organizmalar arasındaki sayısız ortak yaşam vardır.
Patojenik bakteriler (hastalık oluşturan mikroplar) ve virüsler veya parazit karakterli tek hücreli hayvanlar gibi birkaç mikroorganizma insan sağlığı üzerinde önemli olumsuz etkilere sahip olabilir. Patojenler hızlı bir şekilde dönüşebilir, böylece yaban hayvanlarından insanlara geçebilir. Yeni görülen bu hastalıklar insan hayatını ciddî tehlikeye sokarlar ve büyük sosyoekonomik etkilere sebep olurlar.
Doğal ekosistemlerin tahrip edilmesi ve değiştirilmesi, yaban hayvan türlerinin yasadışı veya kontrolsüz ticareti ve yaban ve evcil türlerin hijyenik olmayan koşullarda bir araya getirilmesi ve satılması, virüs gibi patojenlerin yaban ve evcil hayvanlardan insanlara geçme ihtimalini yükseltmektedir. İnsan davranışları ve demografik faktörler bu risklerin seviyesini önemli ölçüde arttırırken, insanların kıtalar arasında seyahat etme hızı pandemilerin hiç fark edilmeden yayılmasına neden olabilir.
M.Ö. 10- 9. yüzyıllardan beri bilinen bir hastalık olarak vebâ/pandemi, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde ortaya çıkmış, ticaret yolları gelişmeye başlayınca Orta Asya, Mezopotamya ve Yakındoğu’ya geçmiş; İskenderiye ve İstanbul gibi büyük şehirlerde görüldükten sonra, Anadolu ve Rusya coğrafyalarında ve sonrasında ise Avrupa ve Afrika kıtalarında yayılmaya başlamıştı. Tarih boyunca dünyada yaşanan sayısız vebâ vakasından üç tanesi tüm dünyayı etkilemesi ve sonuçları açısından önemlidir. Bunların birincisi, M.S. 542’de Bizans İstanbul’unda, Jüstinyen Vebâsı 100 milyon kişinin ölümüne; İkincisi, “Kara Ölüm” olarak bilinen ve özellikle 1347-1352 yılları arasında şiddetini hissettiren vebâ dünya nüfusunun üçte birinin ölümüne; Üçüncüsü, 1896-1914 yıllarında ortaya çıkan vebâ 11 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur.
Pandemiden/Vebâdan Korunma Yolları
Uzmanlar ve bilim adamları Pandemiden korunmak için halka; bağışıklık sistemini güçlendiren gıdaların alınması, sosyal mesâfenin korunması, maske takılması gibi konularda bilgilendirme yapmaktadırlar. Bireysel önlemler yanında devlet yönetimi de toplumsal kararlar almakta ve pandemi/vebâ konusunda sağlık ve karantina önlemlerini uygulamaktadır.
Dünya tarihinde karantinanın başlangıcı 15. yüzyıla dayanırken, 620’li yıllarda karantina konusunda Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Bir yerde vebâ çıktığını duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde vebâ çıkarsa o bölgeden ayrılmayınız.” Bu hadîs-i şerifin ilk uygulaması da Hz. Ömer (r.a.) devrinde (634-644) olmuştur. Hz. Ömer (r.a.) Medine’de bulunan muhâcir ve ensâr ile Şam yolculuğuna çıkmış, Şam’a yakın Serg şehrine vardıklarında Şam’da vebâ olduğu konusunda bilgilendirilince, beraberindekilerle birlikte Medine’ye geri dönmüş ve Şam’ı karantina altına almıştır.
Genel olarak insanın hastalanmasına sebep olan konular; Kalıtım, mikrop ve parazitler, yetersiz ve dengesiz beslenme, düzensiz uyku ve yorgunluk, duygusal nedenler, meslekî nedenler, kazalar, sigara, alkol ve uyuşturuculardır. Hastalık nedenlerini daha da özet hâle getirirsek; Temizlik, Beslenme, Uyku, Beşerî münâsebet adıyla dört başlık kalır.
Maddî ve mânevî sağlığı korumanın yollarını ilim adamları dört ana başlıkta ele alırlar: “Kıllet-i Taam, Kıllet-i Kelâm, Kıllet-i Menâm, Uzlet-i ani’l-enâm”
Kıllet-i Taam : Az yemek, helal, doğal ve sağlıklı gıdalarla yeterli beslenmek.
Kıllet-i Kelâm : Az konuşmak, gereksiz ve yersiz konuşmaktan kaçınmak.
Kıllet-i Menâm : Az uyumak, zamanında ve düzenli uyumak.
Uzlet-i ani’l-enâm : Negatif ve zarar verici insanlardan uzaklaşmak.
Günümüzde sağlık bilgilerini okuma, anlama ve kullanma yeteneği için telaffuz edilen “sağlık okuryazarlığı” konusunun temelleri, asr-ı saâdette Rasûlullâh’ın (s.a.v.) sağlık ve tıp ile alâkâlı hadîs-i şerifleriyle atılmıştır. Günlük hayatta karşılaşılan hastalıklardan korunma ve tedâvî yollarıyla düsturlar bütünü olarak karşımıza çıkan, İslam Tarihi’nde “Tıbbu’n-Nebevî” olarak kayda alınan bu önemli bilgiler câhiliyye toplumundan münevver bir topluma geçişte nasıl bir değişimin yaşandığını gösteren ciddî hususlardır. Sağlık anlayışını hem fizyolojik, hem psikolojik, hem de kişinin sosyal varlığını bütüncül bir yaklaşımla ele alan söz konusu hadîs-i şeriflere örnek olarak birkaç tanesini zikredelim:
- “Cüzzamlıya aranızda bir mızrak boyu mesafe olduğu halde konuşunuz.”
- “Size ne oluyor ki, dişleriniz sararmış olduğu halde yanıma geliyorsunuz. Misvak kullanınız.”
- “Allah temizdir, temizi sever. Etrafınızı temizleyiniz.”
- “Temizlik imanın yarısıdır.”
- “Her müslümanın yedi günde bir yıkanması, Allah’ın onun üzerinde hakkıdır.”
- “Yiyecek ve içeceklerinizin kaplarının ağzını açık bırakmayınız.”
- "Kişinin her iştahını çekeni yemesi israf olarak yeter."
- "Çok yeme içmeden sakının! Zira o, bünyenizi hastalandırır, korkaklığı artırır ve ibadetlerinizde tembelleştirir."
- “Ümmetim hakkında en çok şu hususlardan korkuyorum. Bunlar; şişmanlık, uykuya düşkünlük, tembellik ve iman zayıflığıdır.”
- “Hayırlı şeyler konuşmak, sükûttan daha iyidir; sükût da kötü şeyler konuşmaktan daha iyidir.”
- "İyi arkadaşla kötü arkadaşın misâli, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın."
- “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.”
- “Seyâhate çıkınız, sıhhat bulursunuz.”
- “Beş şey fıtrattandır; Bıyıkları kesmek, kasık kıllarını tıraş etmek, koltuk altı kıllarını yolmak, tırnakları kesmek ve sünnet olmak.”
- “Allah derdi de çareyi de verdiği gibi, her dert için bir ilaç yaratmıştır. Bu sebeple tedâviye devam ediniz. Fakat haramla (haram şeylerle) tedâvi etmeyiniz.”
- “Ey insanlar! Şüphesiz ki dünyada insanlara, imân ve sağlıktan daha kıymetli bir şey verilmemiştir. Böyle olunca, Yüce Allah’tan bunları isteyiniz.”
Rasûlullah (s.a.v.) ve sahabe Kur’ân’ı şifâ kaynağı olarak da görmüşler, tıbbî tedâvi yol ve yöntemleriyle birlikte, duâlar ederek ve Kur’ân-ı Kerîm okuyarak, her türlü hastalıktan korunmak için Allah’a sığınmışlardır.
Sahabe de, Rasûlullâh’tan (s.a.v.) öğrendikleri şekilde, gerek onun sağlığında gerekse onun irtihâlinden sonra Kur’ân-ı Kerîm ve duâlarla hastalıklardan korunma ve tedâvî uygulamalarına devam etmişlerdir. Âlimler, Rasûlullâh’ın (s.a.v.) ve ashabın bu uygulamalarını delil göstererek, Kur’ân-ı Kerîm’in hem bedenî hem de rûhî hastalıklar için bir korunma ve şifâ olduğunu ifâde ederler. Kur’ân-ı Kerîm’in korunma ve şifâ oluşu iki şekildedir: Birincisi; Kur’ân kalplerden bilgisizliği ve şüpheleri izâle etmesi hasebiyle korunma ve şifâ kaynağıdır. İkincisi ise; rukye (okuyarak tedavi ve Allah’a sığınma) ve buna benzer yollarla zâhirî hastalıklardan korunma ve şifâ kaynağıdır.
Şanizade Ataullah Efendi yazdığı Şanizâde Tarihi adlı eserinde 1810’lu yıllar boyunca İstanbul’da etkisini gösteren vebâyı/pandemiyi anlatırken tıbbî önlemler ve müdâhaleler dışında, hastalıktan korunmak için minarelerden duâlar okunduğunu, şehrin içinde yüksek sesle Duhan ve Ahkâf sûrelerinin okunduğunu, camilerde duâlar edildiğini ve farz namazlardan sonra yüksek sesle tekbirler getirildiğini, hafızlara İstanbul surlarını dışından dolaştırılarak Kur’ân hatmi yaptırıldığını ve evlerde hatm-i şeriflerin yapıldığını nakletmektedir.
Sonuç
Her şeyi yoktan var edip yaratan, her şeyin kudreti elinde olan, gökler ve yer ve bu ikisi arasındaki her şeyin sahibi ve gerçek hâkimi Allah’tır. O’nun güç ve kudretine, ihsan ve zenginliğine sınır yoktur. Kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, lâkin her şey O’na muhtaçtır.
İnsan elinden gelenleri yaptıktan sonra Rabbi’ne yönelir ve O’nun peygamberlerinin de yapageldikleri gibi Rabbine sığınır ve duâ da bulunur. Çünkü Allah için yapılamayacak, imkânsız olan hiçbir şey söz konusu bile olamaz ve: “İstiğfar ettikleri sürece Allah (mü’minlere) azap edici değildir.” Diğer bir âyet-i kerîmede: “De ki: Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin” buyurularak duânın önemi vurgulanmıştır. Cenâb-ı Allah buyurmuştur ki: “Kim bana duâ etmezse ona gadab ederim.” "Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene gazap eder.” Zîrâ bu hâl ya gafletten, yahut kibirden ileri gelir. Allahu Teâlâ: “Bana dua edin ki size (duanızı yerine getirerek) karşılık vereyim. Zira Bana ibadet, yani dua etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” buyurur.
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur: “Allahu Teâla Hazretleri'nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir.”
Gönlü dâimî Rabbi’ne bağlı olan ve duâlarıyla her an O’na yönelip sığınan Rasûlullah (s.a.v.), kaza, cinayet ve savaşlarda vukû bulan ölümleri, vebâ/pandemi gibi bulaşıcı hastalıkları, deprem ve sel felâketlerini, iç anlaşmazlıkları dünyevî azaplar arasında saymış, sıkıntılardan korunmak için sık sık dua etmelerini müminlere tavsiye etmiş ve dünya azablarının ilâhî iradeye bağlı olduğunu vurgulamıştır.
Duânın önemine binâen peygamberler, ashab-ı kirâm, velîler, sıddîklar, sâlihler ve âlimler her dâim Rablerine duâda ve niyazda bulunmuşlar, maddi ve manevi ihtiyaçlârını O’ndan istemişler, Kur’an-ı Kerim’de ve hadîs-i şeriflerde yer alan duâlarla birlikte kendilerine özel duâlar da yapmışlardır. Bu duâları haftanın her gününe bölerek hayatları boyunca dâima okuyup vird hâline getiren bu güzel insanlar, müslümanların duâ ve vird ihtiyaçlarını karşılayacak çok kıymetli eserler bırakmışlardır.
Bu mübârek mîrastan biri de İmâm A’zam Ebû Hanîfe (rh.a.) hazretlerinden rivâyet olunmuş bir duâdır. İmâm A’zam buyurmuşlar ki: “Her kim bu duâyı kendisine okutursa yâhut üzerinde taşırsa yahût evinde bulundurursa Hak Subhânehu Hazretleri o kimseyi, âilesini ve evlatlarını o duâ bereketiyle pandemi/vebâdan (bulaşıcı hastalıklardan) muhafaza eder.” Bu mübârek dua şöyledir:
اللهم انی اسئلك بعدد خلقك و زنة عرشك و رضاء نفسك وبنور وجهك و مبلغ علمك و غایت قوتك و بسط قدرتك و حقیقة شكرك و منتهی رحمتك وبإدراك مشیتك وبكلیة ذاتك وبكل صفاتك وبتمام وصفك ونهایة اسمائك وبمكنون سرك وبجمیل سترك وبجبریل برك وبكمال منك وبفیض جودك وبتشدید غضبك وبسابق رحمتك وبأعداد كلماتك وبغایة بلوغك وبتفرید فردانیتك وبتوحید وحدانیتك وببقاء بقائك وبسرمدیة آفاتك وبعزة ربوبیتك وبجباریتك وبحمدك وبمجدك وبعطفك وببرك بإنعامك وبإحسانك وبحقك وبحق حقك نسئلك اللهم ان تجعلنا شفاء و مخرجا من الهموم والغموم والوباء والبلاء والفناء و جمیع الآفات والعاهات فی الدنیا ولاآخرة وبحق كٓهٰیٰعٓصٓ وبحق طٰهٰ و یٰسٓ وبحق حٰمٓ عٓسٓقٓ وبحق انا فتحنا لك فتها مبینا برحمتك یا ارحم الراحمین
Okunuşu: Allâhümme innî es’elüke bi-‘adedi halkıke ve zineti ‘arşike ve ridâi nefsike ve bi-nûri vechike ve meblaği ‘ilmike ve gâyeti kuvvetike ve basti kudretike ve hakîkati şükrike ve müntehâ rahmetike ve bi-idrâki meşiyyetike ve bi-külliyyeti zâtike ve bi-külli sıfâtike ve bi-temâmi vasfike ve nihâyeti esmâike ve bi-meknûni sirrike ve bi-cemîli sitrike ve bi-cibrîli berrike ve bi-kemâli mennike ve bi-feyzi cûdike ve bi-teşdîdi gadabike ve bi-sâbikı rahmetike ve bi-a’dâdi kelimâtike ve bi-gâyeti bulûğike ve bi-tefrîdi ferdâniyyetike ve bi-tevhîdi vehdâniyyetike ve bi-bekâi bekâike ve bi-sermediyyeti âfâtike ve bi-‘izzeti rubûbiyyetike ve bi-cebbâriyyetike ve bi-hamdike ve bi-mecdike ve bi-'atfike ve bi-berrike bi-in’âmike ve bi-ihsânike ve bi-hakkıke ve bi-hakkı hakkıke nes’elüke Allâhümme en tec’alenâ şifâen ve mahracen mine’l-hümûmi ve’l-gamûmi ve’l-vebâi ve’l-belâi ve’l-fenâi ve cemî’i’l-âfâti ve’l-‘âhâti fi’d-dünyâ ve’l-âhireti ve bi-hakkı kâf-hâ-yâ-ayn-sâd ve bi-hakkı tâ-hâ ve yâ-sîn ve bi-hakkı hâ-mîm ayn-sîn-kâf ve b-ihakkı innâ fetehnâ leke fethan mübînâ bi-rahmetike yâ erhame’r-râhımîn.
Ayrıca Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevî’nin Mecma’atü’l-Ahzâb adlı kitabında yer alan diğer pandemi/vebâ duası da şöyledir:
اللهم سكن هیبة صدمة قهرمان الجبروت باللطیفة النازلة الواردة من فیضان الملكوت و بالنور الناطق بغوامض حكمتك حتی نتشبث بأذیال لطفك و نعتصم بك عن إنزال قهرك یا ذا القوة الكاملة و القدرة الشاملة و الرحمة الواسعة یا حی یا قیوم یا ذا الجلال و الاكرام اللهم یا ولی الولاء یا كاشف الضر و البلاء أصرف عنا الطاعون و الوباء بحق آدم و حواء و بحق محمد المصطفی و آله المرتضی و ما رمیت إذ رمیت و لكن الله رمی بفضلك و كرمك یا ارحم الراحمین بسم الله الرحمن الرحیم اللهم بحرمة الحسن و الحسین و أمهما و أبیهما و جدهما خلصنا ما هو فینا صل علی سیدنا محمد و آله الطیبین الطاهرین أجمعین
Okunuşu: Allâhümme sekkin heybete sadmeti kahrimâni’l-ceberûti bi’l-latîfeti’n-nâzileti’l-vârideti mşn feyezâni’l-melkûti ve bi’n-nûri’n-n’atıki bi-gavâmizı hikmetike hattâ neteşebbesü bi-ezyâli lutfike ve nağtesımü bike an ezyâli kahrike yâ ze’l-kuvveti’l-kâmileti ve’l-kudreti’ş-şâmileti ve’r-rahmeti’l-vâsiati yâ Hayyu yâ Kayyûmu yâ ze’l-Celâli ve’l-İkrâmi Allahümme yâ veliyye’l-velâi yâ kâşife’-d-durri ve’l-belâi esrıf annâ’t-tâûne ve’l-vebâe bi-hakkı Âdeme ve Havvâ ve bi-hakkı Muhammedini’l-Mustafâ ve âlihi’l-murtazâ ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnellâhe ramâ bi-fadlike ve keremike yâ erhame’r-râhimîne Bismillâhirrahmânirrahîm Allâhümme bi-hurmeti’l-Haseni ve’l-Huseyni ve ümmihimâ ve ebîhimâ ve ceddihimâ hallısnâ ma hüve fînâ salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî’t-tayyibîne’t-tâhirîne ecme’în.
Uzamanların ve ilim adamlarının bilgilendirmede bulunduğu tıbbî tedbirleri aldıktan sonra, bütün kâinâtın yegâne hâkimi olan Rabbimizin fazıl ve keremine sığınarak, Pandemi/Vebâ hastalığından korunmak maksadı ile bu mübârek iki duâ detaylı araştırmalar ve çalışmalardan sonra “hatt-ı âlâ” tarafından titizlikle tasarlanıp, özenle çalışılarak “Pandemi Kolyesi” adıyla çift taraflı olarak üretimi gerçekleştirilmiştir.
Nuran Yıldırım, “Salgınlar,” Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, 6.Cilt (İstanbul: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1995), 423.